Hüseyin Yılmaz, Adıyaman vilayeti, Gerger kazasına bağlı Çobanpınar Köyü doğumlu... Nüfusa kaydı, 01/01/1960 diye düşülmüş. Doğru mu? Belli değil... Belli değil, çünkü ilk okulu bitirirken kaydını kendisi yaptırır. Evden kulağına 1960 doğumlu olduğu fısıldanmıştır. Günün ne ehemmiyeti var, yılbaşı en rahat akılda kalanı. Bölge insanın ekseriyeti de aynı gün doğumlu değil mi? Hiç değilse hemşehrileriyle kayıtta bir birlikteliği var.
İlk okulu köyünde bitirir. Köyde elektrik yok, yol yok, su yok. Güzel bir tabiattan başka ne vardı ki zaten? Hâlâ öyle... Tek fark, haşarı çocukların kafasını andıran yara bere içinde bir yol, elektrik, bir de telefon.
İlk okul dördüncü sınıfta Kitaplık Kolu Başkanlığına seçilince küçücük okul kütüphanesine adımını atar . Elinin uzandığı ilk kitap, Binbir Gece Masalları. Gördüğü ilk kıza vurulan köylü çocuğunun ilk sevgilisidir Binbir Gece.
Gerger Orta Okulu’nda arkadaşları arasında ilk öne çıktığı ders edebiyat olur. Kompozisyonda her zaman sınıf birincisidir. Hocasının da teşvikiyle küçük küçük denemeler, hikâyeler, hâtıralar karalamaya başlar.
Lise tahsili için Adıyaman’a gelir. İkiz kardeşi ile birlikte Adıyaman lisesine yakın bir yerde tek göz bir oda kiralar. Yarı aç yarı tok tam üç yıl. Ömrünün en güzel demleri olması gereken üç yıl sefâlet içinde geçer.
Lise yılları izm’lerin cirit attığı yıllar. Yılmaz ‘ın da arayışları olur... Kısa sürelerle teknesini farklı farkyı limanlara yanaştırır. Bu arayışlar onu daha çok okumaya, daha çok düşünmeye sevkeder. Lise son sınıfta bir İstanbul gazetesinde ilk yazıları neşredilir. Dünün taşra çocuğu artık gazete sayfalarında ismini okumakta, alışık olmadığı vaadler dünyasına kanat çırpmaktadır.
Bahtına Üniversite İmtihanlarında iş olsun kabilinden yazdığı Bursa İktisat Fakültesi düşer. Tek tesellisi hülyâlarıının şehrine gidecek olmasıdır. Bursa’yı ne kadar bilir, bilir miydi? Hayır... Sadece coğrafya dersinde yeşil bir şehir olduğunu okumuş ve kelimenin büyüsüne kapılmıştır.
Bursa yılları, yazarlığını pekiştirdiği yıllardır. Muhtelif gazete ve dergilerde yazıları daha sık görülür.Bir ara okulu dışardan bitirme düşüncesiyle, aldığı bir dâvete de uyarak, İstanbul’a kapağı atar. Kabiliyetlerinden faydalanılmak için çağrıldığı gazetede sadece dokuz ay kalabilir. Bizans yadigârı entrikaların tezgahı İstanbul’da fazla tutunamayınca okulunu bitirmek için Bursa’ya döner.
1986’da askerliğe gitmeden kısa bir süre önce ve beş parasızken evlenir. Meriç kıyılarında bir köy karakolu komutanı olarak askerî vazifesini yaparken bir taraftan da kitap yazmaktadır. İlk kitabı “Hüzün Çiçeği”nin mühim bir kısmı Sarıcaali Köyü karakolunun Meriç’in muhteşem manzarasına bakan bahçesinde yazılır. Yazar ilk kitabına nakış nakış Bursa’yı işler...
Askerlik sonrasında İstanbul’a yerleşir. Üç yıla yakın bir kısmı Zaman gazetesi olmak üzere beş yıl kadar gezetecilik yapar. İyi bir araştırmacı ve iyi bir yorumcu olarak dikkat çeker. Fakat dik başlılığı bir harami gibi sürekli yolunu kesmektedir. O da eğilmesinin beklendiği her yerde kapıyı çarpıp çıkmayı tercih eder. Bu ruh hâli belki de ona yetiştiği coğrafyanın mirasıdır.
1992 yılında bütün hedef ve ideallerine sırt dönüp bir ticâri tezgahın başına geçtiğinde henüz otuziki yaşındadır. Arkasında dokuz kitap, bir yığın yazı, konferans ve televizyon programı ve kendi çapında şöhret bırakmıştır.
Ben ne yaptım, deyip uyandığında arkasına bir on yıl daha atmıştır. Kısmen dünyayı kazanmış, ama bu onun ruh dünyasını tatmin etmemiş, acılarını dindirmemiştir. Düşünmek için yaratılmış olduğunu düşünen yazar, zaman zaman bir ilk mektep mezunun ticarî başarılarının arkasından şaşkınlıkla bakmıştır. 92’de bıraktığı yere dönmek için kolları sıvar, ama on beş kayıp yılı vardır. Tek tesellisi kitapların yol göstericiliği yerine bu onbeş yılda hayatın kılavuzluğundan ders almış olmasıdır. Küçücük bir teselli, yoktan iyi...